‘Prusas’ın yukarı kısmında bir dağ bulunur...'1 Hylas’ın efsanesi burada geçer. Herakles’in oğlan sevgililerinden birisi olan Hylas, Argo’da seyahat ederken su almaya karaya çıktığında kendisine âşık olan Nemfler tarafından kaçırılır.2 Bugün dahi Prusaslılar arasında dağlara yayılma festivali kutlanır ve prosesyon halinde yürünüp Hylas’ın ismi ormanlarda onu arıyormuşçasına haykırılır.’
Misya’nın Olympos’u günümüzdeki ismini kendi tarihine kıyasla son derece yakın bir tarih olan ve yerleşim yerlerinin isimlerinin değiştirilmesinin fevkalade bir hız kazandığı 1913 yılından yalnızca on iki yıl sonra, 1925 yılında almıştır. Bu yazının gayesi günümüzdeki bilgi aktarımının çoğunlukla gerçekleştiği ortam olan ‘sıkıştırılmış’ bir ortam yaratmak değil, bilakis, Antik Yunan efsanelerinden başlayıp 20. yüzyıl kayak turizminin yeşermesine kadar dağın tarihini ve hikayelerini elden geldiğince kategorize edilmiş ve ileri okumaları teşvik edici vaziyette sizlere sunmaktır.
Dağlara gitmenin insanlarda uyandırdığı mutluluk, dinginlik ve aynı zamanda da heyecan, şanslıyız ki Macerita’nın şimdiye kadarki çalışmaları sayesinde gittikçe daha ulaşılabilir olmakta. Fakat dağların her ne kadar fiziksel özellikleri ön planda olmuş olsa da kendilerinin bir hayli dikkate değer tarihi önemleri vardır. Uludağ’da yürürken, koşarken, kayak kayarken veyahut tırmanırken güneye bakıp ormanlarda Prusaslılar’ın Hylas’ı arayışlarını bilmek ve hayal etmek, keza kuzey batıya denize doğru baktığınızda ise Lidya Krallığı’nın Misya kentini ve günümüz Bursa’sının kayın ağaçları arasında ilk taşlarının koyulduğunu düşünmenin zevki belki de manzaranın güzelliğine güzellik katacaktır.
Antik Dönem
Dağın bir zamanlar Olympos olarak anılmasının nedenini pek çoğumuz biliyoruzdur, Grekler ulaşamayacaklarını sandıkları dağların zirvelerinde on iki Olymposlu Tanrının4 yaşadığına inanıyorlardı ve bu neden ile yerleşim yerlerinin civarındaki yüksek zirvelere Olympos ismini verirlerdi. Bu ismin önüne ise yerleşim yerinin ismi eklenirdi, misal, şu an Tahtalı Dağı olarak bildiğimiz Beydağları’nın en ihtişamlı zirvesi, Antik Dönemde Likya Olympos’u olarak biliniyordu. Başka bir deyiş ile, Olympos isminin bir nevi bilinmezliği temsil ettiğini söyleyebiliriz. Tam da bu nedenden dolayı hem Anadolu’daki hem de kıta Avrupa’sındaki Olymposlar pek çok efsanelere konu olmuştur. Her dağın efsanelerdeki yerini uzun bir yazı olarak incelemek çok hoş olabilirdi fakat hem sizi hem kendimi düşünerek yalnızca günümüz Uludağ’ını alakadar eden (belki de Uludağ ile alakadar demeliyim) ve gerçeklik ile efsanelerin el ele yürüdüğü Antik Dönemler için bir hayli mühim sonuçlar doğuran bir efsaneye değineceğim. Ben çoğu efsanenin salt hayal ürünü değil fakat hakikaten gerçek olaylar ile bağlantılı olduğu kanaatindeyim, el ele yürüme benzetmesini yapmamın nedeni budur. Bu efsane, Herodot tarafından MÖ 5.yüzyıl’da dokuz kitap olarak yazılıp günümüzde ‘Histories Vol. 1-9’ olarak çevrilen kitapların ilkinde bulunur. Bu kitapta, Misya Olympos’undan ve oradan şehire, günümüz Bursa’sına, inen bir canavardan bahsedilir. Canavar kelimesi ‘boar’ olarak çevrilmiş, yani bir yaban domuzu.5
Fakat yüzyıllar boyu tabiat katliamımıza rağmen hala Uludağ’da yaygın olarak yaban domuzu olduğunu düşünürsek, 2500 yıl önce insanların devasa dişli ve muhtemelen sayıca çok fazla yaban domuzlarını ‘canavar’ olarak nitelendirmesi doğaldır diye düşünüyorum. Bu domuz halkın tarlalarını darmadağın eder ve halk ekin alamaz hale gelir. Korku o kadar artar ki en sonunda halk, Lidya Kralı Kroisos’a yardım için haber yollayıp ondan kendi oğlunu Misya’ya göndermesini isterler. Kroisos’un oğlu yağız ve kuvvetli bir gençtir fakat Kroisos henüz çok yeni bir rüya görmüştür ve bu rüyasında oğlu genç yaşta bir mızrak yarası ile ölüyordur. Bu nedenle yeni evlenmiş oğlunun meşgul olduğunu söyler ve onun yerine seçilmiş Lidyalı askerler göndereceğini söyler. Misyalılar bu durumdan memnun olurlar fakat oğul için aynısını söyleyemeyiz. Oğul bu durumu gururuna yediremez, krala elleri bile olmayan bir domuzun kendisini bir mızrakla öldüremeyeceğini açıklar. Kral mantıklı bir insanmış ki ikna olur, oğlunun yanına en çok güvendiği adamı olan Adrastus’u verir ve Misya Olympos’una gitmelerine razı olur. Günümüz Bursa’sına vardıklarında vakit kaybetmeden dağa çıkıp domuzu bulurlar. Domuzu bir çember halinde sıkıştırıp mızraklarını domuza fırlatmaya başlarlar. Arbedenin sonunda domuz öldürülür fakat farkına varırlar ki Adrastus’un mızrağı domuzu ıskalamış ve kralın oğluna saplanmıştır. Kralın iki yıl süren yas dönemi bittikten sonra II. Kiros hükmündeki Persler ile savaşları başlar, savaşlardaki Lidya yenilgileri neticesinde Persler Ege kıyılarına kadar ulaşır ve Lidya Krallığı son bulmuş olur...
Yazının bir sonraki bölümü, Geç Antik Dönem ve Orta Çağ’da dağın ve çevresinin keşişler tarafından bir inziva alanı olarak benimsenmesi ve manastırların inşa süreci ile ilgili. Bu konu ilgilinizi çektiyse Misya Olympos'undan Bursa Uludağ'ına yazısının ikinci bölümüne buradan ulaşabilirsiniz!
1: Prusas, Antik Yunan kaynaklarında günümüz Bursa’sının bir kısmına denk gelen toprak parçasına verilen isimlerden biridir. 2: Hylas, kaynaklarda Herakles’in (Roma’da Herkül) hem yol arkadaşı hem hizmetkarı hem de sevgilisi olarak geçer. Herakles’in pek çok oğlan sevgilisi olduğu çoğu Klasik Antik dönem kaynakta belirtilir. (Maalesef kimi Türkçe kaynaklarda bu detay yansıtılmamıştır).
Argo, efsanelerde mühim bir yeri olan meşhur Argus tarafından yapılmış olan bir gemidir.
Nemfler ise Nymphe olarak da bilinen, görsel sanatlarda çoğunlukla su kenarlarında, halbuki dağlarda ve ağaçlarda yaşayanları da vardır, tasvir edilen dişi perilerdir. Tanrılar gibi ‘ambrosia’ ile beslendikleri için uzun yıllar yaşlanmadan ve güzelliklerini kaybetmeden yaşarlar. Dionysos’un sofra arkadaşı olan bir Satir ile eğlenmelerinin tablosu tanıdık gelebilir. 3: Strabon’un 1867 yılında Amédée Tardieu tarafından çevrilen ‘Géographie de Strabon’ isimli kitabı ve Prof. Dr. Adnan Pekman tarafından 1987 yılında çevrilen ‘Antik Anadolu Coğrafyası’ isimli kitabından yararlandım. Türkçe halinde ‘oğlan sevgili’ yerine ‘arkadaşlarından biri’ kullanılmıştı fakat ciddi bir anlam kayması yarattığını düşündüğüm için o kısım Fransızca ve İngilizce kaynaklara göre değiştirdim. 4: Zeus, Hera, Poseidon, Demeter, Afrodit, Athena, Ares, Apollon, Artemis, Hephaistos, Hermes, Dionissos 5: A.D.Godley tarafından 1920 yılında çevrilen ve Harvard University Press tarafından basılan ‘Herodot Book I’ kitabının 43. sayfasından alıntıdır. Kitap aynı zamanda 2007 yılında elektronik ortama geçirilmiştir, dileyen okuyucular internette bulabilirler veyahut info@macerita.com’a e-posta gönderebilirler.