Neden insanlar hafta sonları ormanlara, şelalelere, doğanın tam da göbeğine kaçar? Neden sevdiklerimizle piknik yapmak bizi bu denli mutlu eder? Neden tatillerimizde şehirlerden kaçarız? İşte bu soruları sormaya başladığımda fark ettim ben de; eğer doğada olmanın bize şifa olduğunu hissettiğimiz için doğaya yöneliyorsak, bir de tersten düşünelim. Doğadan uzak olmanın bizlerde yaratacağı olumsuzlukları nasıl yok sayabiliriz?
Bu sorulardan yola çıkarak birçoğumuzun farkında olmaksızın psikolojik olarak zorlandığı bu günlerde, bizlere çıkış kapısı sağlayabilecek yepyeni bir alanı tanıtmak istiyorum: Çevre Psikolojisi! Çevre psikolojisi, en genel haliyle, insan ve çevresi arasındaki ilişkiyi inceleyen psikoloji alanıdır. Psikoloji lisans eğitimimin birinci senesinde tanıştığım bu alanla ilgili heyecanımı bu yazımda sizlerle paylaşmak istiyorum. Çevre psikolojisinde bahsedilen çevre kavramı, fiziksel/görsel çevre, doğal çevre, sosyal çevre ve yapay çevre şeklinde dört ana başlığa ayrılır. Psikoloji alanında yapılan çalışmalarda ise bu konuya, son yıllarda daha fazla yer verilmeye başlandı diyebiliriz. Hem çevremizde olan bitenlerin bizleri nasıl dönüştürdüğünü hem de bizlerin deneyim ve davranışları şekillenirken çevremizin bu süreçteki rolünü inceleyen çevre psikolojisi, uluslararası kaynaklarda “environmental psychology” olarak geçmektedir.
Ben, çevre denildiğinde insanı saran sarmalayan, hayatının aktığı bağlamı yani “doğa, bütün” gibi çağrışımları olan bir mekanı algılıyorum aslında. Telefonun çekmediği ormanlık alanlarda pek ala keyifli bir şekilde günümüzü geçirirken şehre döndüğümüz anda teknolojik aletleri elimizden bırakamaz oluyoruz. Aslında değişen biz değiliz, çevremiz. Ancak bu değişim bizim davranışlarımızı da dönüştürüyor.
Şehrin kaosundan yorulan insan doğayı bir kaçış olarak görüyor. Çünkü doğa insanın özüne epeyce yakın olduğu, bu nedenle de huzurlu hissettiği bir alan. Aslında kocaman bir oyun bahçesi. Keşfetmeye ve öğrenmeye fırsat tanıyan bir bahçe, hem de güzel yemişlerle ve leziz meyvelerle dolu. Ateş yakmayı, meyvesini daldan koparmayı, ayağının toprağa değmesini deneyimleyen insan bundan elbette ki zevk alır. Belki aylar sonra ilk defa insan eli değmemiş bir deneyime sahip olur. Travma uzmanı ve İçimdeki Çocuk Terapisti (PCIT) Canan Araz’dan bir alıntı yapmak gerekirse: “Doğa fark ettirir, dolayısı ile iyileştirir. Doğaya dön.”
Çevre psikolojisi ele alınırken “bağlantı” kelimesinin vurgulanmasının gerekli olduğunu düşünüyorum. İnsanın psikolojik sağlığı için doğa ile bağlantı, kendisi ile bağlantı, çevresi ile bağlantı çok önemlidir. Özellikle çocukluk çağındayken bahsedilen bağların kurulması ve bu temel üzerine bir gelişim süreci yaşanması, duygusal ve davranışsal anlamda güçlü bir bireyin yetişmesine olanak sağlar.
Bu yaz gönüllülük yaptığım bir kampta, 7-12 yaş grubundaki çocuklara kompost yapmayı öğrettiğimiz bir atölye gerçekleştirdik. Organik çöplerimizi ayrı kovalarda biriktirip kompost çukuruna boşaltıyor ve bu çukurun üzerini atıkların sıkışması, gübreleşmesi için çeşitli doğal materyallerle kapatıyorduk. Bahsettiğim atölyede kompost yapmayı öğrenen çocuklar, ertesi gün boş vakitlerinde kompostu boşaltmaya gelmek için gönüllü oldular. Pek de hoş kokmayan, fazlasıyla ağır bir kovayı çukura boşaltma işine hevesle koşturan çocukları görünce fark ettim ki; doğayla bağlantıda hisseden bir çocuk o akışa kendisini çok rahat bir şekilde bırakabiliyor. Ayağına diken battığında mızmızlanmak yerine bir sonraki patikada hangi meyve ağacıyla karşılaşacağını düşlüyor ya da buz gibi akan şelalenin suyunda serinlemenin peşine düşüyor.
Kendimizi ve etrafımızdaki geniş dünyayı keşfetme yolunda yönümüzü doğaya çevirmemiz gerekiyor. Eli ayağı toprağa değen biri olmanın ayrıcalığından alıkoymayın kendinizi. Bu sefer bahsedilen mutluluk, çok daha yakın ve ucuz!
Kaynaklar
İklim Haber. 2020. Ekopsikoloji: Doğayla Bütünleşmek Sağlığımıza Nasıl Fayda Sağlar?
Uzman Uğur Kaya. Çevre Psikolojisi
Elsevier. 2020. Journal of Environmental Psychology